Türkiye ve İran: Bitmeyecek rekabet

08.03.2006 Vatan
فارسى بخوان

Soruları baştan, dolandırmadan soralım: Türkiye İran'dan, İran Türkiye'den çekiniyor mu? Her iki sorunun da cevabı "tartışmasız evet" olacaktır. Düşmanlık demeyelim de bu katı rekabetin kökenleri yüzyıllar öncesine gidiyor. Türkiye ve İran'ın sürekli birbirlerini kollamalarının nedenleri sıralamaya çalışalım. Önce iki ülkeyi birbirlerine benzeştiren noktalar:
1) İki ülke de İmparatorluk bakiyesi yani Ortadoğu'da ender rastlanan bir özelliğe, köklü birer devlet geleneğine sahipler;
2) İki ülke de büyüklükleri, kalabalık nüfusları (yani büyük orduları) ve coğrafi konumları nedeniyle ciddi stratejik öneme sahipler;
3) Dolayısıyla bölgede, İsrail'le birlikte (bunlara daha uzaktaki Pakistan'ı da eklemek mümkün) "Arap olmayan" birer çekim merkezi olarak dikkat çekiyorlar;
4) Kürt sorunun iki ülkenin de başını ciddi bir şekilde ağrıtıyor.

Farklılıklara gelince: 
1) Türkiye'nin laik olması, İran'da "İslami bir cumhuriyet" bulunması normalde sorun oluşturmayabilirdi, ama ülkemizdeki laik aydın cinayetlerinin ve Hizbullah'ın ardında dolaylı ya da doğrudan Tahran'ın bulunduğunu unutmadık. Ne zamandır unuttuğumuz "devrim ihracı" politikaları Mahmud Ahmedinecad ile yeniden hortlayacağa ve Türkiye'yi yeniden rahatsız edeceğe benzer.
2) Çok dillendirilmek istenmese de İran'da çoğunluğun Şii, Türkiye'deyse Sünni olması çok önemli bir faktör. Tahran'ın Türk Alevilerini Şiileştirme çabaları, garip bir şekilde Türk Sünni İslamcılardan da destek görmesine rağmen etkili olamadı.
3) Türkiye ve İran, son 15 yıldır Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya'da hem birbirlerine, hem Suudi Arabistan'a karşı çetin bir nüfuz mücadelesi yürütüyorlar. Diyanet'in yanı sıra, Fethullah Gülen cemaati bu rekabette önemli roller üstleniyor.
Açık söylemek gerekirse şu an için İran daha avantajlı durumda gözüküyor. Nükleer tartışmalar nedeniyle İran uluslararası arenada yalnızlaşmış gibi görünüyor ama bu aldatıcı bir imaj olabilir. Hele Hindistan'a yaptığı "nükleer kıyak"tan sonra Amerikan yönetiminin "İran tehlikesi" konusunda gerek kendi kamuoyunu, gerek dünyayı ikna etmesi epey zor olacak.

Ciddi krizlere gebe


Türkiye'nin, bölge ülkelerinden hiçbiriyle İran'ın Suriye, Lübnan ve Filistin'le (hele Hamas sonrası) olduğu gibi ilişkileri yok. Körfez ülkelerindeki Şii azınlıkların da İran'ın "beşinci kolu" gibi çalıştıkları malum. Aynı şekilde Tahran, Irak'ta çoğunluğu oluşturan Şiiler üzerinde hatırı sayılır bir etkiye sahip. Ankara ise zayıf oldukları ayan beyan ortada olan Türkmenler'le yetinip duruyor.
Sonuçta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e atfedilen İran'la ilgili sözler, kendisi tarafından yalanlanmış olsa da Türk devletinin geleneksel İran kaygılarını göstermesi bakımından anlamlı. Bu noktada yeni olan, siyasi aktörlerin pozisyonlarının değişmiş olması. Yani ordu başta olmak üzere devletin bazı güçlü kişi ve kurumları İran'la ittifakı "neden olmasın" diye hep akıllarında tuttular, tutmaya devam ediyorlar. Normalde İran'a daha yakın oldukları varsayılan AKP'lilerse, nedense belli bir mesafeyi koruyorlar. Dolayısıyla AKP hükümetinin Hamas'ı ağırlamasını da, İran'ın nüfuz alanını daraltma yolunda atılmış cesur ama sakar bir adım olarak görebiliriz. Batılıların olayın sakarlığına saplanıp kalmaları cesaretle ilgili boyutunu ıskalamaları ilginç.
Nükleer krizindeyse AKP hükümetinin adım adım Batı pozisyonlarına yakınlaştığını görüyoruz. Ama Türkiye zaten Batı'ya (ABD'ye) yakın olduğu için İran'dan uzaklaşmıyor; tam tersine İran'dan uzaklaştığı için Batı'ya daha fazla yaklaşıyor. Sonuç olarak Türkiye-İran ilişkileri önümüzdeki dönemde ciddi krizlere gebe.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı