Demirtaş Öcalan’a mı meydan okuyor?

03.11.2025 medyascope.tv

3 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Aslında başka bir yayın yapmayı düşünüyordum. ‘‘Yeni Fuat Avnilerden sakının!’’ diye bir şeyler yapacaktım. Çünkü son günlerde özellikle yurt dışından sosyal medya üzerinden, YouTube üzerinden bir haber yağmuru var. Tabii bunlar spekülatif haber yağmuru ve birçok tanıdığım bana birtakım hesapları yollayıp "Bu kimdir, bu nedir?" diye soruyorlar ve sonuçta ortaya ilginç bir durum çıkıyor. Ama sonra düşündüm, çok yanlış anlaşılmaya müsait bir durum. Ama yine de ben söyleyeyim ki böyle kolay gaza gelmeyin diyeyim. Çünkü bu tür şeyleri yapanların – ki büyük bir kısmı Fethullahçılıkla doğrudan ya da dolaylı ilişkili – söylediklerinin bir kısmı doğru olabilir ama önemli olan buradaki motivasyon ve geçmiş dönemde Fuat Avni olayının nasıl Türkiye'nin aleyhine çalıştığını gördük. Yani sonuçta Fuat Avni paylaşımları üzerinden Erdoğan iktidarının sonunun geleceğini düşünenler büyük bir hüsran da yaşadılar. Onun için siyaseti böyle şeyler üzerinden yapmamak gerekir diye bir not düşeyim ve ben Selahattin Demirtaş konuşmaya devam edeyim.
Önceki gün yaptığım bir değerlendirme, Demirtaş'ın T24'teki yazısı üzerine, olumlu olumsuz çok tepki aldı, bir anlamda çarşıyı karıştırdı ve sonra kendisi de hemen sıcağı sıcağına tepkilere yönelik bir kurtarma aracı göndermesiyle el yazısıyla bir cevap yazdı ve bu sosyal medyadan paylaşıldı. Görüyoruz ki artık Selahattin Demirtaş sahada, yani öyle bir atımlık bir yazı değil. Belli ki devamı gelecek, sürekli bir şey söyleyecek. Şimdi tepkilere baktığımda ve benim yaptığım yayına gelen tepkilere de baktığımda şöyle bir algının hâkim olduğunu düşünüyorum, ki bence bayağı sorunlu. O da Selahattin Demirtaş'ın Öcalan'a meydan okuduğu algısı. Bunu bugüne kadar yaptığım birçok yayında bir şekilde ele almaya çalıştım. Geçenlerde bir haber yaptık Medyascope'ta, çok önemli bir haberdi o ama gündemin içerisinde kayboldu, casus şu bu olaylarının içerisinde. O da şuydu: 2019'da İstanbul seçimlerinin yenilenmesi öncesi 23 Haziran'da Öcalan biliyorsunuz bir şekilde HDP'yi sandığa gitmemeye çağırdı ama Selahattin Demirtaş gitmeye çağırdı ve sonuçta dendi ki, hepimiz öyle düşündük, ‘‘Öcalan'a rağmen Selahattin Demirtaş tavır aldı ve HDP seçmeni de Öcalan'ı değil, Demirtaş'ı tercih etti.’’ Ama onun kronolojisine baktığımız zaman şunu o haberde anlattık. Selahattin Demirtaş, Öcalan'ın tavrını bilmeden önce bir açıklama yapmış. HDP'den kendisine gelen çağrı ve rica sonucunda çağrıyı yapmış. Öcalan'ın açıklaması sonra yaşanıyor ve ondan sonra herhangi bir açıklama yapmıyor.
Şunu çok emin bir şekilde söyleyebilirim: Selahattin Demirtaş Öcalan'a meydan falan okumuyor; ama Öcalan'dan farklı bir pozisyonda olduğunu biliyor ve o pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. Ve benim anladığım kadarıyla da Demirtaş'ın hedefinde esas olarak — meydan okuma lafı birebir uyar mı bilmiyorum ama — Öcalan yok. Onun hedefinde dün HDP, bugün DEM Parti var, onun yöneticileri var ve belki de şu andaki İmralı Heyeti var. Daha önce Sırrı Süreyya Önder'in olduğu döneme yönelik bir tavrının olduğunu sanmıyorum. Kendisini ziyaret de etmişlerdi süreç ilk başladığında. Ama son açıklamasına yani yazısına baktığımız zaman orada HDP'ye ve İmralı Heyeti’ne, özel olarak Pervin Buldan'a yönelik eleştirileri olduğunu görüyoruz. Yani şöyle bir şeyi söylemek mümkün son yazısına baktığımız zaman: Olayın bir silah ayağı var, bir kardeşlik ayağı var. Silah ayağını Öcalan, Kandil, PKK'nın Avrupa yapılanması ve belki de Suriye birlikte kotaracaklar ama bunun yetmeyeceğini, esas Türk-Kürt kardeşliğini hareketlendirmek gerektiğini söylüyor Demirtaş, ki bence haklı, ve bu anlamda görevin esas olarak partide olduğunu düşünüyor, ki bence orada da haklı.
Yani şu hâliyle baktığımız zaman DEM Parti'den bu kardeşlik söylemini güçlendirecek çok güçlü çıkışlar göremedik. Hatta tam tersine birtakım insanların canını sıkan, sürece zaten kaygıyla eleştirel bakan insanların ellerini güçlendiren birtakım çıkışlar oldu. Demirtaş'ın pozisyonu anladığım kadarıyla bu ve bu anlamda da kendisini hatırlatıyor ve bir anlamda bir göreve talip oluyor. Fakat bu görevin Öcalan'a rağmen ve hatta özellikle Öcalan'a karşı bir talep olduğunu düşünmek bence çok aldatıcı olur. Bazıları çünkü şöyle söylüyor: ‘‘Öcalan’dan bizi kurtarsa kurtarsa Demirtaş gibiler kurtarır.’’ Ama Demirtaş o Kürt hareketini, Kürt coğrafyasını, insanlarını ve Türkiye'yi bayağı bilen birisi. Öcalan'ın buradaki rolünü yok sayması mümkün değil. Rolünü yok saymanın ötesinde o da Kürt hareketinin lideri olarak Öcalan'ı görüyor. Geçenlerde biliyorsunuz bir açıklama yaptı Tülay Hatimoğulları, yanılmıyorsam Berlin ya da Almanya'da bir toplantıda. Öcalan'ın Selahattin Demirtaş'a mektup yolladığını söyledi, ki doğru değil. Hemen Edirne'den gelen bilgi tam tersi olduğu, Öcalan'a mektubu — yanılmıyorsam Ağustos ayındaydı, şimdi notlar önümde yok — Demirtaş'ın yolladığını — pardon, Ağustos değil, Ekim’de başladıktan bir süre sonra, Kasım ayı sonlarında olması lazım — Öcalan'ın buna cevabi mektup yollamadığını fakat mektuptan çok memnun olduğunu Selahattin Demirtaş'a ilettiğini biliyoruz. Burada bir Demirtaş'ı Kürt hareketinin, siyasi hareketinin yapısını değiştirmek gibi bir iddiayla donatmaya çalışanlar ya bir yanlış yapıyorlar ya da gerçekten olayın rengini değiştirmek istiyorlar. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Çünkü bu olayda, Demirtaş'ın yazısının değerlendirilmesinde ya da daha önceki aldığı pozisyonlara bakıldığında bakan birçok kişi Demirtaş'a kendi kafasındaki birtakım şeyleri yapıştırmaya, yerleştirmeye çalışıyor. Mesela hatırlayın, yakın dönemde yine süreç başladığında Bahçeli ve Erdoğan'a da yönelik çok olumlu şeyler söyledi. Bahçeli ile bir ilişkisi, yani en azından bir selamlaşması olduğu söylendi ve son kaleme aldığı yazıda kullandığı birtakım motifler, semboller de aslında böyle Demirtaş'a şu ana kadar biçilen role pek de uymuyor gözüküyor. Nitekim birileri o yüzden Demirtaş'a bir tür hayal kırıklığı, özellikle Kürt hareketi içerisinden birileri hayal kırıklığı olarak yaklaşmaya başladılar. Onların sorunu başka ama bir başka hayal kırıklığını böyle giderse Demirtaş'tan bir anti-Öcalan yaratmayı düşünenler yaşayacaklar. Bence, daha önceki birçok yayında söylemeye çalıştığım, Demirtaş, Öcalan'ın başlattığı ve başmüzakereci olduğu bu sürecin kamu diplomasisini ya da halka bir şeyler anlatma bölümünün sorumluluğunu üstlenmeye talip. Ama buradaki sorun şu: Öcalan buna razı mı değil mi bilmiyoruz. Çünkü böyle bir şeyi donandığı zaman, böyle bir sorumluluğu üstlendiği zaman Selahattin Demirtaş'ın Abdullah Öcalan'ı gölgede bırakma ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla burada çok ince bir denge var ve bu denge hem Kürt hareketinin kendi içerisinde yaşanıyor hem de devletin Kürt hareketine bakışında yaşanıyor.
Şimdi burada bir tercih meselesi var. Erdoğan kimi tercih eder, kimin öne çıkmasını tercih eder ya da Devlet Bahçeli kimin öne çıkmasını tercih eder? Özellikle Erdoğan'ın "Seni başkan yaptırmayacağız" çıkışı nedeniyle Selahattin Demirtaş'a duyduğu öfkeyi ve bunca yıl o öfkenin, belki biraz azalmıştır ama bitmediğini biliyoruz. Ve burada Selahattin Demirtaş'ın popülaritesinin sadece Kürtlerle sınırlı olmaması da kimilerine göre artı, bana göre artı ama kimilerine göre eksi, mesela devlete göre eksi bir durum. Dolayısıyla bu olayı, Demirtaş olayını, Demirtaş'ın Öcalan'a bakışını, ilişkisini değerlendirirken biraz daha gerçekçi olmak ve birtakım yanlış bildiklerimizi check etmek, kontrol etmek gerekiyor. Yani şu ana kadar Demirtaş'ın attığı adımların, son dönemde özellikle 2019'dan itibaren attığı adımların hiçbirisinin Öcalan'a meydan okuma olduğu kanısında değilim. Hatta bir dönem "Ben artık aktif siyaset yapmıyorum." demesinin de bu yanlış algıdan ürkmesi nedeniyle olduğu kanısındayım.
Evet, bugünün ithafı bir caz piyanistine, aslında piyanist, Keith Jarrett’e. Sadece caz yapmıyor ama esas olarak cazla bilinen birisi, Amerikalı. Ve onun 1975'te yanılmıyorsam Köln'deki kaydı, Köln Konseri kaydı dünyada en çok satan plaklardan birisi olmuş ve benim de kendisiyle tanışmam ilk onunladır. Ama daha sonra kendisinin benim en favori caz müzisyenlerimden Jan Garbarek'le yaptığı çalışmalar onu bana daha da yakınlaştırdı. Onu da söyleyeyim. Hâlâ hayatta, 1945 doğumlu olmasına rağmen hâlâ hayatta ama sağlık sorunları var. Bir müddettir felç olmuş durumda, sürekli hastalıklarla boğuşmuş bir isim. Ve felç olmasına rağmen bir dönem yine piyano çalmayı sürdürmüş ama son birkaç yıldır yapamıyor, çalamıyor. Onu biliyoruz.
Şimdi şu fotoğrafa baktığınız zaman, şu fotoğrafta görünen Keith Jarrett'ın, Afrikalı Amerikalı deniyor siyahilere, öyle bir sanatçı olduğunu düşünüyorsunuz. Ben de hep yıllarca öyle bildim ama anne tarafı Slovenyalı, baba tarafı Almanmış. Nasıl oluyor? Hatta birçok kişi onun siyahi bir sanatçı olduğunu düşünüyor ve siyahi bir meslektaşı ona bunu söyleyince "Evet, olmaya çalışıyorum" diye bir cevap vermiş. Hâlâ anlamadım. Dünyanın, müzik dünyasının en önemli tartışmalarından birisi olsa gerek.
Keith Jarrett gerçekten çok büyük bir sanatçı. Özellikle piyano, ki daha önce hatırlayanlar olacaktır, benim bir başka caz piyanisti Ahmad Jamal, ki o benim gözümde apayrı bir yerdedir, onunla beraber büyük keyif aldığım bir sanatçı. Ve en büyük özelliklerinden birisi de emprovizasyonu, nasıl söyleyelim, yani anında konserlerde, kayıtlarda yaptığı parçalar gerçekten müthiş. Uzun bir süre Miles Davis'le çalışmış, sonra kendi grubunu kurmuş. Ama en çok bilinen bir tane Köln var, bir de sonra Tokyo var mesela. Kendi başına solo yaptığı konserlerle apayrı bir yere sahip. Keith Jarrett'ı dinlemeye devam ediyorum ve hatta bu kaydı yaptıktan sonra da hemen onun bir Köln konserini tekrar dinleyeceğim. Size de tavsiye ederim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
08.11.2025 Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi
07.11.2025 Benim küçük gözaltım
06.11.2025 Siyasal İslamcıların iflası
05.11.2025 Bahçeli Demirtaş’a niçin sahip çıktı?
04.11.2025 Erdoğan ve Bahçeli'nin sürece bakışındaki farklılıklar neler? Burak Bilgehan Özpek anlatıyor
04.11.2025 Bahçeli'nin "Cumhur İttifakı'nda çatlak yok" sözüne inanmalı mıyız? Kemal Can yorumluyor
04.11.2025 Kürt hareketi çözüme hazır mı?
03.11.2025 Demirtaş Öcalan’a mı meydan okuyor?
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı