1 Ekim’den 29 Ekim’e: İki resmi resepsiyon ve farklı fotoğraflar

30.10.2025 medyascope.tv

30 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. 1 Ekim'de Meclis açıldığında çok ilginç fotoğraflar çıkmıştı karşımıza. Erdoğan'ın konuşmasının ardından Numan Kurtulmuş'un odasına geçtiğinde çok sayıda partiliyle, ki bu arada İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu da tam karşısında görüyorsunuz; DEM Partililer var, MHP var, birçok partiden insanlar var, temsilciler var ama Cumhuriyet Halk Partisi yoktu, biliyorsunuz. Onun akşamında çok daha renkli görüntüler oldu resepsiyonda. Özellikle DEM Partililerle birlikte fotoğraflarını çok konuştuk. Yine hatırlayacaksınız, onun üzerine ben yayın yaptım, başkaları köşeler yazdı ve buradan çok büyük teoriler de üretildi. Ama sadece bundan ibaret değildi. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan da Erdoğan'ın konuğuydular. Onlar da konuşuldu ve o tarihten bu yana da DEVA ve Gelecek Partilerinin geri dönüp dönmeyecekleri konuşuldu ve 1 Ekim Meclis açılışı gündüzü ve akşamıyla ama özellikle resepsiyonuyla bayağı bir Türkiye'nin gündemi olmuştu.
Dün akşam ise 29 Ekim resepsiyonu yapıldı. Külliye'de yapıldı. Ve bu fotoğrafa bakıyorsunuz, bu fotoğrafta en başta Sinan Oğan var. Cumhur İttifakı'nın üyeleri var. Zekeriya Yapıcıoğlu ve Önder, her sefer adını okumak zorunda kalıyorum, Demokratik Sol Parti'nin lideri, adını hatırlamakta zorlandığım birisi. Neyse, bulunca söyleyeceğim. Mahmut Arıkan da var. Önder Aksakal, evet, kusura bakmasın. Eski başbakanlar Tansu Çiller, Binali Yıldırım var. Muhalefetten, muhalefetse artık, Fatih Erbakan Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi'nin lideri Mahmut Arıkan, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan da varlar.
Ama olmayan çok büyük, çok önemli bir isim var: Devlet Bahçeli yok. Devlet Bahçeli dün resepsiyonda yoktu. İYİ Parti de yok, Cumhuriyet Halk Partisi de yok. İYİ Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi boykot etti ama bir de çağrılmayan var, o da DEM Parti. DEM Partililere sorduğunuzda, "Niye çağrılmadınız? Süreçte bir sorun mu var?" diye sorduğunuzda verdikleri cevap çok net: "Süreçte bir sorun yok ama bizi zaten çağırmazlar, hiç çağırmadılar, yine çağırmıyorlar." Ama ay başında gördük: DEM Partililerle Meclis’in açılışında Erdoğan çok samimi pozlar verdi ve ben de bunu bir tür Erdoğan'ın DEM Parti ile, o çok klasik Hollywood filmlerinde geçerli olan, aşk ve nefret ilişkisi olarak tanımlıyorum. Yani kimi zaman iyi, kimi zaman sert. Normali sert biliyorsunuz, nefret ilişkisi, ki yıllarca DEM Parti ve daha önce HDP aleyhtarlığıyla siyaset yaptı. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırken de Kılıçdaroğlu'nu, o tarihte Yeşil Sol Parti'ydi, onun üzerinden eleştirerek yaptı. Daha sonra DEM Parti ile CHP ilişkisi üzerine ve başka partilerin ilişkisi üzerine "demlenmek" diye bir şey türetti Erdoğan ve onu destekleyenler. Ama çözüm süreci ile beraber de DEM Parti'yi ve daha ötesinde Abdullah Öcalan'ı ve bir anlamda da PKK'yı meşru muhatap kabul etti ve biz de 1 Ekim'deki fotoğrafı normale dönülmesi olarak yorumladık. Ama 29 Ekim'de baktık ki Erdoğan'ın fabrika ayarı DEM Parti'yi davet etmemek üzerine kurulu. Orada bir istisna var: Pervin Buldan Meclis Başkanvekili olması nedeniyle galiba davet edilmiş ama o da yoğun programı nedeniyle katılmamış.
Şimdi en büyük eksik burada, bir kere DEM Parti çağrılmıyor. Pervin Buldan Meclis Başkanvekili olarak çağrılıyor, gitmiyor. Böyle bir temsil sorunu var, eksikliği var. CHP, İYİ Parti böyle önemli, Türkiye'nin en büyük bayramında, devletin en üst makamındaki kutlamaya dâhil olmuyor. Şimdi bunun sorumlusu kimdir? CHP ve İYİ Parti'nin buraya gitmemesinin sorumlusu kendileri midir, yoksa özellikle CHP'yi kriminalize etmeye çalışan Erdoğan mıdır? Bunun takdirini size bırakıyorum ama önemli bir eksiklik. Fakat gerçekten en büyük eksiklik, Cumhur İttifakı'nın en önemli ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Devlet Bahçeli. Devlet Bahçeli hakkında iktidar çevrelerinden neden katılmadığı hakkında sağlık sorunları gibi birtakım şeyler söylendi, resmî olarak söylenmedi. Ama şunu da biliyoruz ki orada Bahçeli'yi temsilen hiç kimse yoktu. Gündüz yapılan Anıtkabir'deki törene Özgür Özel de Müsavat Dervişoğlu da katıldı. Oraya Devlet Bahçeli gitmedi ama partisinden iki önemli ismi yolladı, onu biliyoruz. Özellikle Celal Adan hem Meclis Başkanvekili hem de bir anlamda Devlet Bahçeli'nin en önde gelen kurmaylarından, aynı zamanda Grup Başkanvekili Erkan Akçay da katıldılar Anıtkabir'deki törene ama akşam resepsiyona hiçbiri katılmadı.
Neden acaba? Bu konuda rivayet muhtelif. Öncelikli mesele Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetleri seçimleri meselesi. Malum, Devlet Bahçeli seçimin hemen ardından yazılı bir açıklamayla bunun kabul edilemez olduğunu söyledi bir anlamda ve Kuzey Kıbrıs Meclisi’nin seçimi geçersiz saymasını ve Türkiye'ye katılma kararı almasını savundu. Ardından grup toplantısında da bunu yaptı ama grup toplantısına kadar geçen süre içerisinde Bahçeli'nin bu sert çıkışının tam zıttı pozisyonları AK Parti kanadının önde gelen isimleri, Ömer Çelik, Cevdet Yılmaz bunlar seçim sonuçlarını alkışladılar, yani saygıyla karşıladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da benzer şeyler söyledi. Bahçeli grup toplantısında tekrar aynı vurguyu yaptı, seçim sonuçlarının kabul edilemez olduğu vurgusunu yaptı ve destek alamadı. Tam tersi, iktidarın büyük ortağından aleyhte pozisyonlar gördü. Bunun ciddi bir rahatsızlık yarattığı söyleniyor ama sadece bundan ibaret değil. İçişleri Bakanlığı'nın bazı atamaları konusunda, özellikle emniyette ve özellikle Özel Harekât Dairesi’ndeki atamalar konusunun AK Parti ile MHP arasında sorun yarattığı daha önceden çıkmıştı ortaya. MHP'nin Bahçeli'ye yakın bazı isimleri sonra yeni bir paralel yapılanmadan, Fethullahçılıktan bahsettiler. Açık açık ‘‘paralel yapılanma’’ dediler ve anladığım kadarıyla şu anda da bir valiler kararnamesi var ve bunun üzerinde de bir tartışma var.
Çözüm süreci bu olayın çok merkezinde yer almıyor gibi ama çözüm süreci konusunda da şunu biliyoruz: Bahçeli daha fazla ayağı gazda, Erdoğan'ın ayağı daha fazla frende ya da debriyajda diyelim. Örneğin, Bahçeli'nin de destek verdiği, alenen destek verdiği Meclis komisyonundan bir heyetin Öcalan'la görüşmesi çağrısı henüz gerçekleşmedi. Burada da olayın esas nedeninin Erdoğan'ın bu konuda temkinli davranması olduğu söyleniyor. Öcalan'ı bu şekilde Meclisten bir heyetin böyle muhatap alması, özellikle de hele hele İmralı'ya gitmesi Erdoğan'ı ürkütüyor belli ki ve bu konuda tereddütlü ve gecikiyor bu olay. Olup olmayacağını hâlâ bilmiyoruz. Olabilir, olmayabilir ama Bahçeli'nin istediğini biliyoruz. Muhtemelen olacaktır. Komisyon da böyle olmuştu. Bahçeli komisyon için ısrar etti. Erdoğan ağırdan aldı. Geç de olsa Meclis komisyonu kuruldu. Şimdi de benzer bir şey olabilir. Dolayısıyla burada dünkü resepsiyon bize ülkenin siyasi yapısı hakkında bayağı bir işaret veriyor. Yani mesela ana muhalefetle, CHP ile iktidar arasında diyalog yok gibi. İYİ Parti ile de kısmen böyle olduğu söylenebilir, kısmen. Onun dışında bir zamanlar Altılı Masa'nın üyeleri olan bazı az oylu partiler diyelim, özellikle AK Parti'den türemiş olan Gelecek ve DEVA Partisi'nin yönlerinin AK Parti'ye ve Erdoğan'a doğru yönelmiş olduğunu gördük. DEM Parti konusunda Erdoğan'ın eski alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmediğini gördük. Davet edilmemesi bence çok önemli. Eğer davet edilmiş olsalardı ve şu anda, arkadaşlar bir daha göstersin, dua edilirken bir fotoğraf var, mesela Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları da olsaydı o fotoğrafta o zaman bayağı bir şeylerin değiştiğini söyleyebilecektik. Muhtemelen gideceklerdi çağrılsalardı, yani bir CHP gibi Meclis açılışında olduğu gibi boykot etmeyeceklerdi. Ama tabii ki en büyük olay MHP, MHP'nin buraya katılmaması.
Tabii şunu vurgulamak istiyorum: Burada Medyascope'ta gerek ben, gerek Mümtaz'er Türköne, gerek zaman zaman Kemal Can, başka konuklar da AK Parti ile MHP arasındaki birtakım potansiyel sorunlar, fikir ayrılıkları üzerine çok şey söyledik ve bazıları bunları önemsedi, ciddiye aldı, bazıları da bizim hayal âleminde yüzdüğümüzü söyledi. Ve en önemlisi şu: Türkiye'nin demokratikleşmesini bu iki parti arasındaki sorunlara endekslediğimizi söylediler. Diğerleri ne yapıyor? Öyle yapmıyor, biliyorum, ben hiç yapmıyorum. Böyle bir şey yok. Yani, ‘‘MHP ile AKP birbiriyle kavga edecek ve buradan demokrasi çıkacak’’ diye bir şey söylemek akıl alır gibi değil. Ama bizim gazeteci olarak, Türkiye'de siyaseti anlamaya çalışan kişiler olarak Cumhur İttifakı'nın bu iki önemli ortağı arasındaki sorunlara dikkat etmemiz son derece önemli, kaçınılmaz bir şey. Burada yani şunu diyebilirdik: "Ya zaten Devlet Bahçeli sağlık sorunları olan birisi, çok da abartmamak lazım" denebilirdi. Burada kimsenin gitmemiş olmasının, yani Bahçeli'nin dışında kimsenin gitmemiş olmasının önemli bir husus olduğunu ama bunun kolaylıkla çözülebileceğini vurgulamak lazım.
Biliyorsunuz, bugün Erdoğan'ın İmralı Heyeti’yle yapacağı görüşme öncesinde Bahçeli'nin kendisinden randevu talep ettiği ama almadığı yolunda bir iddia var. Ben kendi kaynaklarımdan bunu doğrulatamadım ama bu da olmuş olabilir. Şimdi önemli olan Erdoğan ile İmralı Heyeti görüşmesinin ardından ne olacağı ve Erdoğan'la Bahçeli'nin ne zaman, nasıl birlikte bir fotoğraf verecekleri. Bunları beklemek lazım. Fakat nasıl 1 Ekim resepsiyonu anlamlıydıysa, orada verilen fotoğraflar, o fotoğraf karelerinde yer alanlar anlamlıydıysa bu dün geceki resepsiyon ve özellikle o karede yer almayanlar çok anlamlı. Bakalım buradan nasıl siyasi sonuçlar çıkacak. Çok büyük bir değişiklik olmayabilir. Nitekim 1 Ekim'de "Artık DEM Parti safını belirledi, Cumhur İttifakı'nın gizli ortağı" falan diyenler vardı biliyorsunuz, o fotoğraflardan hareketle. Ama dün gece itibarıyla DEM Parti'nin hâlâ ‘‘istenmeyen evlat’’ muamelesi gördüğüne tanık olduk. Bakalım bundan sonra ne olacak. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
02.11.2025 Bitmeyen ve bitmeyecek tartışma: Cumhur İttifakı’nda çatlak mı var?
01.11.2025 Ve Selahattin Demirtaş sahalara döndü!
30.10.2025 Erdoğan’ın CHP’ye karşı son 225 günü: Bir adım ileri iki adım geri
30.10.2025 Herkesin kazanacağı bir süreç mümkün mü? Mümtaz'er Türköne ile söyleşi
30.10.2025 1 Ekim’den 29 Ekim’e: İki resmi resepsiyon ve farklı fotoğraflar
29.10.2025 Çözüm sürecinde kazananlar ve kaybedenler | Mehmet Gürses yorumluyor
29.10.2025 “İngiliz casus” olayında kafama takılan sorular
28.10.2025 Yolsuzluk, terör, casusluk: Sırada ne var?
28.10.2025 Çözüm sürecindeki tıkanıklık nasıl aşıldı? PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye’den çekmesinin öyküsü
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı