Selefileri beklerken

11.03.2014 Vatan
Lire en Français | Read in English

Bazen bir yazınızdaki tek bir cümle birçok yazınızdan daha fazla ilgi uyandırabiliyor. Dünkü yazımın sonunda son dönemde yaşanan gelişmelerin, ülkemizde bugüne kadar ciddi olarak kök salamamış olan "yeni Selefilik" akımı için son derece elverişli bir zemin hazırladığı yolundaki tespitim üzerine olumlu-olumsuz epey tepki aldım.
Okuyucuları üç gruba ayırabiliriz:
1) Türkiye’nin tarihsel olarak Selefiliğe elverişli olmadığına ve şartlar ne olursa olsun bu akımın bu topraklarda yeşermesinin mümkün olmadığına inananlar;
2) Selefiliğin eskisine göre daha etkili bir şekilde ortaya çıkabileceğini, ama esas olarak seküler-demokratik bir İslam yorumunun  baskın çıkacağını düşünenler;
3) Selefi akımın diğer İslam yorumlarını gölgede bırakacak ölçüde egemen olmasından endişelenenler.

Çok eski bir akım

Ben sonuncu gruba daha yakınım. Neden böyle düşündüğümü açıklamaya geçmeden önce Selefilik üzerine bazı hatırlatmalar yapalım: Selef, “önde olan” anlamına geliyor. İslam düşüncesinin en eski itikadi mezheplerinden olan Selefilik, dini ilk Müslümanların yaşadığı gibi yaşamayı temel alır. Ahmed bin Hanbel, İbni Teymiyye gibi öncü isimlerin ardından Muhammed bin Abdülvahab’ın geliştirdiği Vahhabilik, günümüzün en etkili Selefi inanç sistemidir.
Bizim esas konumuz olan “yeni Selefilik” de büyük ölçüde Vahhabilikten esinlenmiş, hatta Körfez ülkelerindeki bazı resmi Vahhabi kurumlar tarafından desteklenip yer yer finanse edilen uluslarötesi bir akım. Bunun ilk çarpıcı örneğini Afganistan’da Taliban ile gördük. Ardından Taliban’la yakın işbirliği içindeki El Kaide “yeni Selefi” yaklaşımı küresel anlamda meşhur etti. Gerek bu tür örgütlerin etkisi, gerekse Körfez rejimlerinin sponsorluğuyla özellikle Arap ülkelerinde peşpeşe yeni Selefi gruplar ortaya çıkmaya başladı.

Toplumsal itiraz yerine bireysel öfke

Taliban ve El Kaide örneklerinden hareketle yeni Selefiliğin sadece şiddeti temel alan bir akım olduğu düşünülmesin. Her ne kadar çok kolay ölen ve öldüren gençleri cezbediyor olsa da yasal alanda faaliyet gösteren çok sayıda yeni Selefi grup ve siyasi parti var. Örneğin bunlardan en ünlüsü olan Mısır’daki Nur Partisi, Müslüman Kardeşler’e karşı askeri darbeye destek verebildi.
Yeni Selefilik, esas olarak gerek kurulu siyasi sisteme, gerekse geleneksel dini yapılanmalara tepki duyan dindar gençlerin samimiyet ve püritenlik arayışlarına cevap veriyor. Sanılacağının aksine Selefi hareketlere esas dinamizmi yoksul değil orta sınıftan belli bir eğitim düzeyindeki gençler veriyor. Bunlar geleneksel dini gruplardaki alabildiğine hiyerarşik yapılanmanın karşısına Hz. Muhammed dönemindeki gibi bir cemaat fikrini çıkarıyorlar. Yeni Selefileri diğerlerinden ayıran en bariz vasıflardan biri, komutanların askerleri kadar savaşta ölmeleri.

Türkiye’nin kaçırdığı fırsat

Deniyor ki, Nakşibendilik, Kadirilik gibi tarikatların, Süleymancılık, Nurculuk gibi ekollerin ve devlete itaat geleneğinin güçlü olduğu Türkiye’de yeni Selefilik marjinalliğin ötesine geçemez. Bu tezi güçlendirmek için de başta El Kaide olmak üzere yeni Selefi örgütlenmelerin ülkemizde az varlık gösterebildiğine dikkat çekiliyor.
Doğru, ancak yıllar boyunca Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye gibi cihad alanlarında çok sayıda Türkiye vatandaşının savaştığını; bunların bir kısmının zamanla birer yeni Selefi haline geldiklerini biliyoruz. Bunların bir bölümünün dönüş kararı alması halinde bile Türkiye’de güçlü bir Selefi dalgaya tanık olabiliriz. Peki dönerler mi? Eğer şu ya da bu nedenle, örneğin AKP’nin iktidarı kaybetmesi halinde Türkiye bir “cihad alanı” olarak kabul edilmeye başlanırsa bu mümkün.

Dindar orta sınıfların çocukları

Ancak ülkemizde yeni Selefi dalganın esas taşıyıcılarının, özellikle AKP iktidarı döneminde, sistemin nimetlerinden yararlanmanın da etkisiyle alabildiğine güçlenen yeni muhafazakâr orta sınıfların çocukları olacaktır. 12 yıla yaklaşan AKP iktidarı bu gençlere geniş maddi imkanlar sundu ama onları manevi açıdan büyük ölçüde aç bıraktı. AKP’deki erkek egemen zihniyetin bu çocukların annelerini hep geri planda bırakmış olmasının da bu gençlerin biriktirdiği öfkede birinci derecede sorumluluğu vardır.
Bir diğer husus Başbakan Erdoğan’ın, nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede demokrasiyi yerleştirip ilerletme ve bu anlamda tüm dünya Müslümanlarına örnek olma şansını büyük ölçüde heder etmiş olmasıdır. Çoğulculuğun yerine çoğunlukçuluğu çıkarttığınızda ülkenizde demokrasi kültürünün yeşermesine de izin vermiyorsunuz.
Son olarak, yakın bir dönemde, özellikle Gezi direnişi boyunca iyice alenileşen İslamcılığın solcu yorumları, gerek bunun taşıyıcılarının tecrübesizliği, gerekse ülkedeki genel sol hareketin zayıflığı nedeniyle önü son derece açık olmasına rağmen sahici bir alternatif olarak ortaya çıkamadı.

Burada kesip bu hayati konuyu tartışmayı, sizlerden gelen eleştirilerle birlikte yarın sürdürelim.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 "Ne şeriat ne demokrasi"den "ya şeriat ya demokrasi"ye 10.03.2014
2 Selefileri beklerken 11.03.2014

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı