Roj Girasun ile söyleşi: Demirtaş niçin tahliye olmadı? Çözüm sürecinin Irak, Suriye ve İran ile ilişkisi

13.10.2025 medyascope.tv

13 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Türkiye'de bir yılı aşkın süredir süren çözüm sürecinin özellikle uluslararası yönlerini, ama daha çok bölgesel yönlerini RAWEST Araştırma Direktörü Roj Girasun'la konuşmak istiyoruz bugün. Roj, hoş geldin.
Roj Girasun: Hoş bulduk. Merhaba.

Ruşen Çakır: Olay tabii ki Türkiye'de geçiyor, ama bölgeden bağımsız değil. Her şeyden önce, örgüt Kandil'de ve ilk silah yakma olayı Irak'ta yapıldı. Bir kere, olayın bir Irak ayağı var, bir Suriye ayağı var. Çok güçlü. Orada birtakım görüşmeler sürüyor ve Öcalan doğrudan bu olaya müdahil oluyor. Onu da biliyoruz. En az konuşulan husus belki İran, ama olayın bir İran ayağı da var. Belki ileride ona sıra gelecek. Şimdi bunların üzerinden bir geçelim, ama esas olarak da şu Irak meselesine bakalım. Çünkü ben Erbil’de ‘’Türkiye’nin Zorlu Barışı’’ başlıklı iki çalıştayı izledim. Zaten sen de vardın orda. En sonuncusu doğrudan Türkiye'deki süreçle ilgiliydi. Çalıştayda, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden çok sayıda bürokrat, yazar, çizer de vardı ve onlar da süreci çok yakından takip ediyorlar. Oradan başlayalım. Türkiye'deki bu sorunun çözülüp çözülmemesi, Irak'ı ve özellikle Kürdistan bölgesini çok yakından ilgilendiriyor, değil mi?
Girasun: Evet. Üç önemli eşik var aslında. Birincisi, Öcalan'ın silah bırakma çağrısı yaptığı tarih olan 27 Şubat. İkincisi, örgütün kendisini feshettiğini ilan ettiği tarih. Üçüncüsü de, örgütün silah yakma seremonisinin olduğu tarih. 27 Şubat çağrısının yapıldığı tarihte Erbil'deydim. Örgütün kendisini feshettiğini ilan ettiği tarihte İstanbul'daydım. Silah yakma seremonisinin olduğu tarihte ise Diyarbakır'daydım. Bu üç ayrı merkezde, Erbil, Diyarbakır ve İstanbul arasında gördüğüm en çarpıcı şey, Irak'taki Kürt siyasal elitler açısından da, toplum açısından da, sürecin buradakinden daha heyecan verici ve daha meraklı bir şekilde izleniyor olması. Tabii bunun bu kadar merakla izlenmesinin sebebi, muhtemelen bu sürecin doğrudan doğruya orayla olan ilişkisi. Çünkü hatırlıyorsunuzdur, önceki çözüm sürecinde de Irak Kürtleriyle daha iyi ilişkileri vardı Türkiye'nin. Oradaki çözüm sürecinin etkisiyle Barzani Diyarbakır'a da geldi. Sonra, orada birtakım ticari ilişkiler, enerji yatırımları vesaire üst düzeyde konuşuldu.
Ancak sonrasında, çözüm sürecinin çökmesiyle beraber, 2015 yazından itibaren, Türkiye'nin sadece içerideki politikası, Kürt politikası değişmedi, bölgesel Kürt politikası da değişmeye başladı. Jeopolitik olarak Kürtlük daha büyük bir risk olarak algılanmaya başladı aynı zamanda. Ve biz yine, Türkiye ile Kürdistan Demokrat Partisi'nin ilişkilerini sıklıkla güvenlik işbirliği üzerinden konuşmaya başladık. Yine hatırlarsanız, orada, gene önemli bir kırılma olan 2017'deki bağımsızlık referandumu vardı. Türkiye bu bağımsızlık referandumuna çok üst perdeden, çok sert bir tondan karşı çıktı. Herkesi şaşırtmıştı bu aslında. Çünkü Barzani ile de, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile de çok güçlü ilişkileri olan bir Erdoğan'dan ve Türkiye'den bahsediyorduk. Bu açıdan, onlar, o sürecin yarattığı travma ve Türkiye'deki Kürt meselesinin yarattığı olumsuzlukların oraya yansıması nedeniyle, doğrudan doğruya oraya olumsuz etkileri olduğunu gözlemliyor, şahit oluyorlar. Yine, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB), Süleymaniye merkezli Irak Kürt siyasetinin de, örgütle Türkiye arasındaki ilişkiler gerildikçe, savaş arttıkça, Türkiye ile ilişkileri daha fazla gerildi ve öncesinde Ankara temsilcileri sınır dışı edildi, gönderildi, Süleymaniye hava sahası uçuşa kapatıldı. Bu tür durumlar var.
Bu sürecin kuşkusuz oraya yansımalarının dışında, bir de bütün jeopolitiğe yansıması var. Ama şunu özellikle görmek lazım; önce o ilişkileri tanımlamak lazım. Yani Türkiye ile KDP arasındaki ilişkiler, daha çok, şahıslar üzerinden yürüyen bir ilişki. Veyahut Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişki, daha çok parti bazlı yürüyen bir ilişki. Belki bu süreçle beraber o gerilim alanlarının ortadan kalkmasıyla, bu denkleme KYB de dâhil olabilir. Çünkü KYB ile Türkiye arasındaki gerilimin ana kaynağı, asıl olarak PKK. KYB'nin bizatihi kendisinin İran'ın etki sahasının içerisinde yer alması, Türkiye ile İran arasındaki bölgesel rekabette önemli. Ama örgütün silahlı varlığının ortadan kalktığı bir durumda, İran'ın artık KYB'yi bir denge unsuru olarak kullanması çok mümkün olmayacaktır.

Ruşen Çakır: İzleyicilerimizden bilmeyenler olabilir. Kandil, KYB denetimindeki bir bölge. Yani iki güçten biri olan KDP'nin değil, KYB'nin denetiminde. KDP'nin olduğu yerlerde de örgütün varlığı var, ama Kandil gibi köklü bir şey değil.
Girasun: Doğru. Bu da İran'la KYB'nin, KYB ile PKK’nın, bu üçlünün iç içe olma durumunu gösteriyor biraz. Hem dönem dönem işbirliğini hem de Türkiye ile gerilimlerinin kesiştiği noktaları gösteriyor. Bu açıdan önemli. Belki bugün itibariyle, bu sürecin olumlu şekilde neticelenmesiyle beraber, KYB hem Türkiye'nin daha çok etki sahasına girmeye başlayabilir, hem de bu vesileyle Türkiye'nin Irak Kürtleriyle olan ilişkisi şahıslar üzerinden bir ilişki olmaktan çıkabilir. Çünkü biz Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ilişkilerine baktığımız zaman, Katar ve Azerbaycan'a benzer bir ilişki tarzı görüyoruz. Aileyle, şahıslarla olan bir ilişkiden bahsediyoruz. Bunun dışına çıkan, daha fazla nitelik kazanan, daha çok derinleşen, kurumsallaşan bir yeni ilişki modeli görmemiz mümkün.

Ruşen Çakır: Burada şöyle de bir husus var: Yakın zamana kadar Irak Kürt bölgesinde iki parti, hükümet konusunda anlaşamamıştı.  Türkiye'nin tercihinin KDP, yani Barzani ailesi olduğunu biliyoruz ve Türkiye KYB’ye mesafeliydi. Mesela, geçenlerde Başbakan Neçirvan Barzani geldi. Erdoğan'dan rica etti ve Süleymaniye Havaalanı’nı açtırttı.
Girasun: Evet.

Ruşen Çakır: Çünkü KDP ile KYB, nihayet uzun bir süre sonra anlaşma noktasına gelmiş gibi görünüyorlar değil mi?
Girasun: Öyle gibi görünüyor. Önemli adımlar atıldı en sonunda. Ama tabii hükümetin kurulması için, muhtemelen Irak seçimleri beklenilecek. Kürdistan'da seçimlerin sonuçlanmasından bu yana, aradan bir yıla yakın bir süre geçti, ama hükümet kurulmuş değil. Orada hükümet yönetimi açısından ciddi bir kaotik hâl var. Siz de görüyorsunuzdur, buradaki asıl önemli meselelerden birisi, bizim sıklıkla karşı karşıya geldiğimiz şey, hem Türkiye'deki milliyetçi çevrelerde, hem Kürt siyasetinin etki alanı içerisindeki kanaat dünyasında, hatta Irak'taki Kürt siyasetinin kanaat dünyası içerisindeki insanlarda, Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi her ilişki kurduğunda bu yakınlaşmayı eleştiren bir pozisyonun var olması. Yani, ‘’Türkiye ya da AK Parti, Erdoğan, kendi Kürtleriyle bu kadar problemliyken, KDP ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle nasıl bu kadar iyi ilişkiler kuruyor?’’ gibi hem KDP'yi suçlayanlar, hem de diğer taraftan Erdoğan’ın çelişkilerini ortaya çıkarmak için eleştirenler var. Bu sürecin olumlu bir şekilde neticelendirilmesi bunu da ortadan kaldırabilir, bu tartışmaları geride bırakabilir. Diğer taraftan da, Türkiye'nin, bölgedeki bütün Kürtlerle yeni bir toplumsal sözleşme yapmasının zeminini yaratabilir. Bence en önemli şey bu. Bu açıdan bu çok kıymetli.

Ruşen Çakır: Bu noktada bir şey sormak istiyorum. Öcalan’ın değişik heyetlerle yaptığı görüşmelere sık sık Irak Kürdistan’ı, Barzani Ailesi geliyor ve çok sert eleştiriler de yönelttiği oluyor, hatta hakaretamiz lafları da var. Ama bir yandan da görüşmek istiyor.
Girasun: Doğru.

Ruşen Çakır: Ve Öcalan-Barzani görüşmesi diye bir olay var. Şimdi biz tabii ki ‘’komisyon Öcalan'la görüşür mü?’’ konusunu tartışıyoruz, ama en azından bölgede Kürtlerin önünde olan bir başka ihtimal de bu: Öcalan Barzani ile görüşür mü? Bu nasıl olur? İlk akla gelen, bunun telekonferans şeklinde olabileceği. Daha zoru, ama imkânsız olmayan şey de, Barzani'nin İmralı'ya gitmesi olur. Bunlar çok afakî şeyler mi? Sembolik olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Girasun: Bu, siyasal psikolojinin nasıl bir yere geleceğiyle çok alakalı. Aslında 1 Ekim 2024'ten bu yana, bugün bize şaşırtıcı gelen birçok şey oldu. Ama diğer taraftan da, olanlar ve olmayanlar açısından, yapılmayan birçok şey var. Eğer süreç olumluya doğru evrilirse, yani yine hız kazanırsa, buraya doğru giderse, ki ben bütün yol kazalarına rağmen başından bu yana, bu konuda optimist olanlardanım, bunları konuşmak bence gayet mümkün olacak, gayet makul olacak. Ama tabii ki bugünden bunları konuşmak da biraz belki afakî gelebiliyor. Diğer taraftan da, o gerilim alanlarının ortadan kaldırılması, Öcalan için de, buradaki ana akım Kürt siyaseti için de gerekli bir şey. Çünkü biz bir taraftan Türkiye'nin bölge Kürtlüğüyle ilişkilerinin düzelmesinden bahsediyoruz, ama diğer taraftan da, Türkiye'deki Kürt siyasetinin de bölge Kürtleriyle ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylemeye başlayacağız. Çünkü hem Suriye’de, Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) ile PYD arasındaki ilişkilerin daha çok onarılması gerekiyor.

Ruşen Çakır: Onu bilmeyenlere söyle. Ama PYD, PKK çizgisinde, ENKS, Barzani çizgisinde.
Girasun: Evet. Oradaki ilişkilerin düzelmesi gerekecek. Bu, hem Irak'taki Kürt siyasetinin genel dengesini değiştirecek bir şey, hem de İran'daki Kürt siyasal gruplar arasındaki rekabeti belki ortadan kaldırıp, işbirliğini yeniden düzenleyecek bir şey. Bu açıdan, aslında örgütün silah bırakmasının bütün Kürt jeopolitiği açısından da önemi, Kürt gruplar arasındaki bütün bir ilişki mekaniğini de baştan aşağı düzenleyecek önemli bir boyutunun olması.

Ruşen Çakır: Bir diğer husus da,  11 Temmuz'da gördüğümüz için biliyoruz, silah bırakma ve fesih olayının coğrafyası, büyük ölçüde Irak Kürdistan bölgesi olacak. Öyle gözüküyor. Çünkü militanların büyük bir kısmı orada yaşıyor. Silah bırakılırsa herhalde silahlarıyla Türkiye’ye gelip, Türkiye'de silah bırakmak yerine, oralarda bırakacaklar, ki bunların hepsi aslında çok çetrefilli konular. Yani bugün karar verdiler, ertesi gün bıraktılar ile olmayacak. Bunların envanteri tutulacak, şu olacak, bu olacak. 11 Temmuz'da gördüğümüz gibi, oraların hepsinde, doğrudan Irak Kürt bölgesinin dâhil olması, en azından güvenliği sağlaması gibi birçok boyut olacak. Onlara rağmen yapılabilecek bir iş değil.
Girasun: Kesinlikle. Ama siz programın başında başka bir şey de söylediniz, Bence o boyutu da çok önemli. Ama şimdi orayı çok derinleştirmek istemem.
Biz bu süreçte İran'ı çok az konuşuyoruz. Ama bu çatışmalı hâlin ortadan kalkmasının veya çatışmanın yeni bir döneme evrilmesinin, silahların bırakılmasının, fiziki olarak en çok etkileyeceği ülkelerin başında İran geliyor. Tamam, İran bugün kendi iç problemleriyle veyahut daha büyük jeopolitik meselelerle karşı karşıya olduğu için, yeni bir savaş ihtimaliyle karşı karşıya olduğu için bu konuya ilgisiz gibi görünebilir. Ama bu İran'ı doğrudan doğruya etkileyecek meselelerden birisi.
Az önce bahsettim, siz de söylediniz; örgütün silah bırakması durumunda, PJAK buna dâhil mi, değil mi veyahut dâhil olmaması durumunda nasıl bir yeni formata girecek? Çünkü biliyorsunuz, oradaki diğer Kürt gruplarla hem rekabeti, hem zaman zaman karşı karşıya gelen bir tutumu vardı. Bu sürecin başından bu yana, bu gruplarla tekrar yakınlaşmaya başladığını görüyoruz. Bunun İran’daki siyasete genel anlamda nasıl bir etkisi olacak? Bunların hepsinin ayrı ayrı başlıklarla konuşulması lazım. Bu, hâliyle tabii ki Irak'taki Kürt siyasetini de doğrudan doğruya yine İran boyutuyla etkileyecek. Çünkü bu örgütlerin önemli bir kısmının üs alanı, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi.

Ruşen Çakır: Cumartesi günü İzmir'de, Kürt Araştırmaları Enstitüsü ile Bayetav'ın düzenlediği bir toplantıdaydık. Sen de vardın, ben de vardım, başkaları da vardı. Sürecin birinci yılı üzerine çok verimli bir toplantıydı. Ben o toplantı sırasında Suriye ile ilgili gelişmeleri öğrendim. Artık bu işler yeni teknolojilerle çok kolay, biliyorsun. Mazlum Abdi'nin bir törende yaptığı konuşmayı, Şam'daki o meşhur yeni görüşmede olumlu sonuçlar alındığı açıklamasını haberleştirdik. Bunlar peş peşe geliyor artık. En son bugün de Agence France-Press’e, yani Fransız Basın Ajansı’na konuşmuş. Büyük ölçüde anlaşmaya varılmış. Hâlâ anlaşılmayan konular var, ama özellikle orduların birleştirilmesi meselesinde bayağı bir mesafe alınmış. Bugün de, biri kadın, biri erkek olmak üzere SDG'den iki üst düzey isim Şam'a gitmiş, detayları konuşuyorlar.
Şunu çok iyi biliyoruz, gördük. Süreç başladığında, “Öcalan ne diyecek?” denildi. Sonra, “Öcalan dese bile PKK yapmaz” denildi. O da yapıldı. Hepsi teker teker gidince, sonra, sürecin başarısızlığa uğramasını temenni eden demeyeyim, ama düşünenlerin elindeki en önemli koz Suriye'ydi. Yakın bir zamana kadar da Suriye’de üst perdeden… Mesela bir gazete, “SDG Öcalan'a hayır dedi,” diye ağustos ayındaki bir yazışmayı aktardı. Türkiye gazetesi, “YPG'yi birlikte ezeriz. Türk ordusu Suriye’ye” dedi.  Bunların hepsi birkaç gün önce oldu. Ama anladığım kadarıyla, işler Amerika'nın da gözetimde de olsa yoluna giriyor. Pazar günü de, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve MİT Başkanı, Suriyeli mevkidaşlarıyla Ankara'da buluştular. Yani Ankara'nın da bilgisi dâhilinde. Zaten Mazlum Abdi de sürekli, “Ankara'nın kaygılarını anlıyoruz” diyor. Çok zor olduğunu biliyorum ama bu iş sanki yoluna giriyor gibi, değil mi?
Girasun: Evet. Bu süreç bağlamında söylüyorum, bence hükümetin, iktidarın, devletin yaptığı yanlışların başında, buradaki süreci Suriye ile birebir benzer takvimde götürme meselesi geliyor. Hâlbuki burada meseleyi çözüp, bunun Suriye'ye olumlu yansımasını beklemek daha mantıklı olabilirdi. Fakat buradaki sürecin adımlarını atmamak, bunun için Suriye'deki düğümün çözülmesini beklemek genel bir güvensizlik yaratıyordu. Ama buna rağmen, şunu söyleyebilirim: Suriye’deki bütün aktörlere, topluma dönüp baktığınız zaman, talep ettikleri ilk şey, ilk güçlü duygu, istikrar beklentisi ve yorgunluk. Yani toplum yorgun, siyaset yorgun, aktörler yorgun ve diğer taraftan da istikrar istiyorlar. Bu istikrarın temsili olan aktörlerinin çatışmasını da çok istemiyorlar. Yani hem SDG'nin, hem yeni Şam hükümetinin, Ahmet eş-Şara'nın, yeni bir zemin bulması konusunda uluslararası kamuoyu da, Suriye toplumu da bence büyük oranda hemfikir.
Ama çok fazla tümsek var. Yani çok fazla problem alanı var. İdeolojik uyuşmazlıktan bahsedebiliriz, meşruiyetten bahsedebiliriz, silahlı güçlerin eşitsizliğinden bahsedebiliriz. Bu entegrasyonun nasıl sağlanacağına dair başlıklardan bahsedebiliriz. Eğitim müfredatından bahsedebiliriz. Kadın askerler meselesinden bahsedebiliriz. Bir sürü şeyden bahsedebiliriz. Ama buradaki temel mesele bence bu istikrar meselesine geliyor, orada kilitleniyor ve bu aktörlerin mecburiyetini gündeme getiriyor. Bu açıdan, ben orayla da ilgili baştan beri şöyle iyimserim: Bu meselede eğer bir kötü niyet yoksa, tarafların bir çatışma arzusu yoksa, bir yerlerden aldıkları ayrı sinyaller yoksa, yani bu işin olmamasını isteyen bazı bölgesel güçlerin ayrı ayrı sinyalleri yoksa, ben bu işin bir hâl yolunun bulunacağını, bir orta yolun bulunacağını düşünenlerdendim. O yüzden, ben Suriye'deki meselenin bundan böyle daha fazla olumluya doğru seyredeceğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye'nin, Suriye'ye baktığı zaman, sadece Kobani'yi, bir küçük Kürt kasabasını görme lüksü yok. Şam'da yeni ufuklar arayışına girmek durumunda bir taraftan. Diğer taraftan, Şara'nın meşruiyet arayışına ihtiyacı var. Kürtlerle yeni bir çatışma hâli, Suriye'de büyük bir yeni istikrarsızlık ve yeni çatışma alanları doğuracaktır. Diğer taraftan, Kürtlerin çok maksimalist taleplere girme lüksü yok. Türkiye ile uzlaşmak durumundalar. Buradaki süreç sebebiyle Türkiye ile karşı karşıya gelmek, orayı bir tehdit olarak görmek düşüncesinden çıkmak durumundalar. Bütün bu başlıklar bir araya geldiği zaman, o saydığım handikapları ortadan kaldırabilecek mecburiyetler bunlar.

Ruşen Çakır: Peki, burada Öcalan Suriye sürecine bayağı müdahil, değil mi? Benim bildiğim öyle.
Girasun: Tabii. Sonuçta Öcalan, hem Kandil’in silah bırakmasında, hem de YPG'nin, SDG'nin silah bırakmasında, oradaki aktörler üzerindeki en etkili isim. Yani Kürt siyasetinin kurumsal aklını ikna edebilecek, ona yön verebilecek, ona yeni bir perspektif sunabilecek ve bu konudaki eleştirileri minimize edebilecek, eleştirenleri ikna edebilecek tek isim Abdullah Öcalan. Çünkü bu kurumsal siyasetin aklı da, yürütücüsü de, büyük anlamda sözcüsü de Abdullah Öcalan'ın bizatihi kendisi. Zaten kendisi olmadan örgütün silah bırakması, YPG'nin veyahut SDG'nin bu sürece entegre olması, müdahil olması, Türkiye ile ilişkilerini bu sürece göre tekrar düzenlemesi çok mümkün olamazdı, hatta olmazdı.

Ruşen Çakır: Tam da bu noktada birileri, özellikle yurtdışında, diasporada diyelim, ki böyle tanımlamakta bence sakınca yok, çünkü kendileri de artık açık açık kendilerini böyle tanımlıyorlar, Kürt milliyetçisi bazı çevreler Türkiye'deki sürece karşılar. Öcalan’ın ‘sattığını’ söylüyorlar ve Suriye'yi de sattığını söylüyorlar. Ve Suriye'de, muhtemelen İsrail ve diğer Batı güçlerinin desteğiyle en azından bir tür özerk yönetimin kurulabileceğini, ama Öcalan'ın bunu yapmadığını ve bir ihanet içerisinde olduğunu söylüyorlar. Bunun bir alıcısı var mı Türkiye’de?
Girasun: Burada, doğru bir benzetme olacaksa, Kürtlerle Batı’nın ilişkisini böyle bir mitolojik efsane ile değerlendiren, ‘’bir Anka Kuşu doğacak ve Kürtlere yeni bir coğrafya, devlet, vatan inşa edecek’’ gibi bir iyimserlik, böyle bir mitolojik çılgınlık diyebileceğim bir hâl var. Ama çok şükür diyelim, bu, kurumsal Kürt siyasal aklının da marjinal bir parçasını temsil ediyor. Diğer taraftan da topluma çok tesir edebilen bir durum değil.
Öte yandan, bu diaspora meselesine gelirsek: Siz de biliyorsunuz, dünyanın her yerinde diasporalar anavatanlarından daha radikaldir. Çünkü anavatan bir hareketlilik hâlindedir. Kendisini geliştirir, yürür, pragmatik davranır, ama diaspora donar ve sürekli geçmişin trajedisini, yükünü kendisiyle taşır, bunları konuşur. Daha ahlâkçı bir yerden konuşur, daha doğru bir yerden konuşur. İlk başta baktığınız zaman, bu ahlâkçılık ve doğruculuk, doğru ve ahlâki gelebilir, ama en nihayetinde bir fayda, siyasal fayda üretmek açısından da, toplumsal fayda üretmek açısından da çok anlamlı bir şey söylemiyor. O yüzden, diasporanın duygusunu anlamak, ama ona çok alan açmamak lazım. Bence bu sürecin asıl önemli avantajlarından birisi de şu ki, diasporadaki Kürtlükte, oradaki kurumsal Kürt halkı da yine Öcalan'ın yönetebildiği, etki edebildiği bir alan. Diğer refleksif davranışlar, konuşmalar, söylemler, çok temsil edilebilme imkânı görmüyor ve süreci bozabilecek bir kapasitesi yok.

Ruşen Çakır: Ben o konuda geçenlerde, çok güvendiğim kaynaklardan aldığım bilgiyle bir haber https://medyascope.tv/2025/10/12/rusen-cakir-yazdi-ocalan-cagirdi-surgundeki-kurt-siyasetciler-bavullarini-hazirlamaya-basladi/ yaptım. Öcalan'ın bir çağrısı var biliyorsun. Eylül ayında Almanya Dortmund’da düzenlenen Uluslararası Kürt Kültür Festivali’ne bir mesaj yollayarak, Batı’da yaşayan Kürt aydın ve siyasetçilere ülkeye geri dönme çağrısı yapmıştı. Öcalan’ın bu mesajı bayağı karşılık bulacağa benziyor. Ama onun için de bir yasal düzenleme olması gerekiyor. Çünkü özellikle Batı’da yaşayanların ezici bir çoğunluğunun silahlı bir eyleme karışmışlığı yok. Bunlar genellikle siyasetçi, yani milletvekili, belediye başkanı ya da parti yöneticisi olup, terör örgütü propagandası gibi şeylerle, buradan sürgüne gitmek zorunda kalmış isimler. Onların ciddi bir şekilde dönmesi söz konusu. Ama bunun için de komisyon tarafından bir yasal düzenlemenin yapılması gerekiyor. Konuyu öyle bağlayalım istersen. Meclis komisyonu, dinledi, dinledi ve bu hafta da dinleyecek. Cuma günü de Diyarbakır'a gidecekler. Ondan sonraki hafta tekrar İbrahim Kalın ve iki bakanı dinleyip, sonra masaya oturacakları söyleniyor. Ama benim bildiğim kadarıyla, mesela Öcalan'ın acelesi var.
Girasun: Doğru.

Ruşen Çakır: Ne olacak? Yetişecek mi bir şeyler?
Girasun: Bence Ekim ayına kadar sarkması bile bir handikaptı. Çünkü biz haziran, mayıs ayılarında bir infaz düzenlemesi çıkacağını söylüyorduk. Çok kısmî bir infaz düzenlemesi çıktı ve ekim ayına ertelendiği söylendi. Dolayısıyla herkesin Ekim ayı ile ilgili beklentisi arttı. O yüzden, Ekim ayında bir adım atılması önemli. Ben komisyonun dinlediği kişilerden biriyim, ama buna rağmen şunu söyleyebilirim. Aslında komisyon bir icra makamı değil, bir istişare makamı gibi. Ama diğer taraftan, komisyonun görev süresinin uzaması çok hayra alâmet de değil. O sebeple de, komisyonun bundan böyle görev süresinin uzamasını şuna yorabiliriz: Henüz Suriye'deki düğümün çözülmesi çok netleşmedi. Bir süre daha toplum ve siyaset, süreci komisyon üzerinden okumaya devam edecek.

Ruşen Çakır: Top çevirecekler yani.
Girasun: Evet, top çevirmeye devam edecekler açık olmak gerekirse. Bu sebeple ben, bu infaz düzenlemesi meselesinin ekim ayı içerisinde, kasım ayı başında, belki tarih sarkabilir ki o çok mühim değil, ama bu süre içerisinde hızlıca yapılmasını, süreç için çok hayati buluyorum. Diğer taraftan, Kürt siyasetinde çok bilinen, kendi isimleriyle öne çıkan birçok siyasetçinin Türkiye'de olmadığını, Avrupa'da sürgünde olduğunu biliyoruz. Bu, aslında Kürt siyasetinin siyaset üretebilme mekanizmalarını da zayıflatan bir şey. O makineyi zayıflatan bir şey. Hâlbuki bir demokratikleşmeden ve sivilleşmeden bahsediyoruz. Bu aktörlerin daha inandırıcı olması, daha güçlü olması gerekiyor. O yüzden, bu kişilerin gelişinin sağlanması lazım. Ama bence daha da önemlisi, biz herhalde bir yıldır en çok Demirtaş'ın serbest bırakılması meselesini konuşuyoruz.

Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım.
Girasun: Demirtaş'ın serbest bırakılması gerçekten, sürecin artık toplumsallaşması açısından, siyasal inandırıcılığı açısından da en önemli göstergelerden birisi ve sürekli yeni sorular doğuyor. Yani toplum, “Selahattin Demirtaş nerede?” diye soru soruyor. Diğer taraftan, Demirtaş'ın içeride kalmasıyla ilgili sürekli spekülasyonlar dönüyor. Bu spekülasyonların dillendirilmesi üzerinden bir kamusal tartışma, süreci zehirleyebiliyor. Bence o yüzden, bu meselenin gündemden kalkmaması lazım. Demirtaş'ın serbest bırakılması meselesinin, sürekli bir şekilde, güncel şekilde gündemde kalmaya devam etmesi lazım. Çünkü AİHM kararı sebebiyle, 8 Ekim'de Demirtaş'la ilgili bir tahliye beklentisi vardı. Ama Türkiye bu karara itiraz etti. Şimdi, “21 gün sonra tekrar bu kesinleşecek” denildi. ama sürecin doğası içerisinde, mahkeme kararlarından bağımsız olarak, Demirtaş'la ilgili böyle bir gündemin siyasetin gündeminde kalmaya devam etmesi gerekiyor.

Ruşen Çakır: Burada şöyle acı bir husus var bana göre, kişisel bir şey söyleyeceğim. O da şu: Bu sürecin başarılı olması çok da umurlarında olmayan bazı kişiler ve çevreler, Demirtaş'ın serbest bırakılmamasını ve siyasi iktidarın buradaki inadını çok güzel sömürüyorlar. Çünkü bu o kadar açık bir samimiyet testi ki. Bunu söyleyenlerin, bunu kullananların, Demirtaş'ın tahliyesini ne kadar umursadıklarından emin değilim. Ama, “Buradan bir şey çıkmaz” diyenler için çok basit, çok kolay bir malzeme hâline dönüştü.
Girasun: Doğru. Biliyorsunuz, yakın zamanda Demirtaş'ın tahliyesi ile ilgili çok spekülatif haberler döndü. Bence burada üç tane önemli durum var: Birincisi, iktidar mekanizmasının bütünü, Demirtaş'la ilgili kendisine karşı yönelen toplumsal tazyiki, siyasal baskıyı üstünden def etmek, üzerinden atmak için bazı manipülatif şeyler söylüyor olabilir. Yersiz şeyler, bazı fısıltılar yayıyor olabilir. İkincisi, CHP, süreçte kendi elini güçlendirmek adına Kürt siyaseti içerisinde bir ikilik yaratmak istiyor olabilir ve muhalif kamuoyunun bir kısmı bu sürece inanmak istemediği için, bunu, kendisine güçlü bir argüman olarak ortaya koyuyor olabilir. Ama bir üçüncüsü de var; Kürt siyasetiyle Demirtaş arasındaki bu gerilim alanının, Kürt siyaseti nezdinde bir şekilde kapatılması gerekiyor. Yani bu söyleme alan açacak bir görüntünün oluşmaması lazım. Bu etkileşimin, bu iletişimin daha görünür olması ve hem manipülasyonun hem de arzunun, bu gerilim alanından beslenmemesi lazım.

Ruşen Çakır: Benim bildiğim kadarıyla, Sırrı Süreyya'nın olduğu dönemdeki İmralı heyeti bu konuda bayağı bir şeyler yapıyordu. Yani sürecin başlamasından itibaren, Demirtaş'la düzenli irtibatta olmak gibi şeyler yapıyordu. Ama belli ki o olay eskisi gibi sürmüyor. Böyle de bir sorun var. Evet, Roj, çok sağ ol. Birçok şey konuştuk. Atladığımız bir şey kaldı mı?
Girasun: Sanırım kalmadı. 

Ruşen Çakır: Çok sağ ol.
Girasun: Teşekkürler.

Ruşen Çakır: Evet, RAWEST Araştırma Direktörü Roj Girasun'la, Türkiye'deki sürecin, özellikle Irak, Irak Kürtleri ve Suriye ile ilişkisini ve tabii ki Selahattin Demirtaş faktörünü konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizleri de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
16.10.2025 İktidarın hedefinde LGBTİ+ var
15.10.2025 Bahçeli’den bu sefer de Alevi açılımı
14.10.2025 Öcalan’dan Demirtaş’a değil, Demirtaş’tan Öcalan’a mektup gitti
13.10.2025 Öcalan medyanın dilinden rahatsız olmakta haklı mı?
13.10.2025 Roj Girasun ile söyleşi: Demirtaş niçin tahliye olmadı? Çözüm sürecinin Irak, Suriye ve İran ile ilişkisi
12.10.2025 Öcalan çağırdı, sürgündeki Kürt siyasetçiler bavullarını hazırlamaya başladı
12.10.2025 Türkiye’de bir şeyler çözülür diye yurtdışında ödleri kopanlar var
11.10.2025 Demirtaş Öcalan yüzünden mi tahliye olamıyor?
10.10.2025 TSK Şam’la birlikte YPG’yi vuracak mı? SDG Öcalan’a ”Hayır” mı dedi?
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı