Suriye’ye müdahale: Bu filmi daha önce görmemiştik

28.08.2013 Vatan

Son kimyasal saldırının ardından Suriye’ye beklenen Batı müdahalesi birçok kişide “deja vu” duygusu yaşatıyor (Fransızca’dan tam çevirisini “daha önce görmüş olma” şeklinde yapabiliriz.), yani “biz bu filmi daha önce görmüştük” dedirtiyor. Tabii ki akla esas olarak Irak ve Afganistan'a ABD liderliğindeki müdahaleler geliyor. Kuşkusuz benzerlikler epey fazla ama bu sefer durum çok daha farklı, yani bambaşka bir film söz konusu.
Suriye'nin, özellikle Irak’la birçok ortak noktası olmasına rağmen neden örneğin Irak'a benzemediğini geçen yılki bir yazımda (Suriye neden ikinci Irak olamaz?) anlatmaya çalışmıştım. Batılı güçlerin Suriye’ye müdahalesinin neden Irak ve Afganistan operasyonlarına benzemeyeceğini o yazıdaki bir cümleyle cevaplamak istiyorum: “Aslında tek bir kelime etmek bile yeterli: İran.”

İran faktörü

Evet, İran’ın Suriye sorunundaki pozisyonu bu ülkeye yönelik Batı müdahalesinin mecburen bambaşka olacağını gösteriyor. Çünkü gerek Afganistan, gerekse Irak müdahalelerinde Tahran rejimi görünüşte nötr kalmış, ama aslında Batı müdahalesini teşvik edip örtülü bir şekilde desteklemişti. Sonuçta Amerikan ordusu İran’ın iki önde gelen düşmanını, Irak’ta Saddam/Baas rejimiyle Afganistan’da Taliban/El Kaide ittifakını devirdi; hatta Irak yönetiminde ağırlığın İran'ın nüfuz alanındaki Şii Araplara geçmesine zemin hazırladı.
Ama bu sefer tam tersi bir durum söz konusu. Çünkü hedefteki Beşşar Esad/Baas rejimi Tahran'ın bölgedeki en önde gelen müttefiki. Esad rejimi yıkılırsa, İran'ın Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla sahip olduğu nüfuzunun da sıkıntıya gireceği, yani İsrail'e yönelik kartlarını teker teker kaybedeceği ortada. Tabii bütün bu sürecin sonunda sıradaki hedef kesinlikle İran ve buradaki İslami rejim olacaktır.
Yani Suriye’ye saldırmak bir şekilde İran'a da saldırmak anlamına geliyor. Dolayısıyla muhtemel Batı saldırısı hakkında Tahran’dan gelen uyarıları yabana atmamak şart. Nitekim şu ana kadar medyaya yansıyan senaryolarda, Irak ve Afganistan gibi bütünlüklü değil Sırbistan'ın başkenti Belgrad'a yönelik hava saldırısı gibi sınırlı (büyük ölçüde Şam rejiminin kimyasal silah stoklarına yönelik) bir müdahalenin öne çıktığı görülüyor.

Sınır kolay aşılır

Peki “sınırlı” bir hava saldırısı Suriye’deki krizin çözümüne nasıl bir katkı sağlar? Bu soruyu cevaplayabilmek için birçok ek soru sormak şart olacak:
    1) Saldırı neyle “sınırlı” olacak?
    2) İsabetli olacak mı?
    3) Sivil kayıplar yaşanacak mı?
    4) Şam rejimine nasıl bir darbe indirecek?
    5) Muhalefet saldırının ardından nasıl bir strateji hayata geçirecek?
    6) Rusya ve Çin gibi Suriye destekçileri ne tepki verecek?
    7) İran ne yapacak?
    8) Baas rejiminin tavrı ne olacak? Örneğin savaşı başka topraklara taşımaya kalkacak mı?
Bu soruları daha da uzatabiliriz. Her durumda Afganistan ve Irak’tan daha çetin bir krizle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. ABD başta olmak üzere Batılı güçler “sınırlı” müdahaleden kısa zamanda “sınırsız” müdahaleye geçebilirler, geçmek zorunda kalabilirler.
Peki Türkiye? Geçen yılki yazımızın sonunu tekrarlamakta bir sakınca yok: “Suriye merkezli yeni bir krizin en fazla zarar vereceği ülkelerden birinin Türkiye olacağı muhakkaktır. Dolayısıyla dün Irak için telaffuz edilen ve tam bir yalan olan ‘bir koyup üç alacağız’ cümlesinin bugün Suriye söz konusu olduğunda hiç ama hiçbir inandırıcılığı olmayacaktır. Öyle ki kendimizden ne kadar koyarsak koyalım Suriye konusunda herhangi bir şey kazanma şansımız bulunmuyor.”
Suriye krizinin Türkiye’ye muhtemel etkilerini tartışmayı sürdüreceğiz.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı