Devlet krizi değil iki devlet arasındaki savaş

05.01.2014 Vatan

Önceki akşam Çankaya Köşkü’nde Erhan Çelik; Fehmi Koru ve ben, Habertürk adına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorular yönelttik. Gelen tepkilerden Gül’ün, son dönemde yaşanan Cemaat-hükümet çatışmasının taraflarından hiçbirini tam olarak tatmin edemediği anlaşılıyor. Bununla birlikte hiçbir tarafın tam olarak gayrı memnun olduğu da söylenemez. Bunu, Cemaat’e yakın yayınların Gül’ün yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmesi, hükümete yakın olanlarınsa devlet içinde devlet yapılanmalarına asla tahammül edilemeyeceği sözlerini başlığa çıkartmalarından anlıyoruz. Öte yandan Cemaat-hükümet savaşını dışardan izleyen ve Gül’ün üçüncü bir aktör olarak bu sürece müdahale edebileceğini ve etmesi gerektiğini düşünenlerin hayal kırıklığına uğradığı muhakkak. Bunlara çarpıcı bir örnek olarak Oya Baydar’ın yayının hemen ardından kaleme aldığı "Cumhurbaşkanlığı korkuluk değildir Sayın Gül" (http://t24.com.tr/yazi/cumhurbaskanligi-korkuluk-degildir-sayin-gul/8213) başlıklı yazısını gösterebiliriz.
 
Kuvvetler ayrılığı ve iktidar savaşları
 
Ona bu süreçte belli bir misyon biçenler, Cumhurbaşkanı’nın asli görevlerinden birinin, "kuvvetler ayrılığı" prensibini muhafaza ederek devletin farklı kurumları arasında ahengi sağlamak olmasından hareket ediyorlar. Onlara göre 17 Aralık’tan bu yana yürütme ile yargıyı karşı karşıya geldiği için ülkede ciddi bir "devlet krizi" yaşanmaktadır ve Gül bir an önce olaya el koyarak sarsılan "kuvvetler ayrılığı" dengesini yerli yerine oturtmalıdır.
Ne var ki benim gibi, 17 Aralık 2013’te olmayan bir kavganın başladığını değil, çoktan (en kötü ihtimalle 7 Şubat 2012’deki MİT kriziyle) başlamış olan bir kavganın şiddetlenerek yeni bir boyut kazandığını düşünenlerdenseniz, esas sorunun devlet içindeki "kuvvetler ayrılığı"ndan ziyade ülke içinde farklı kuvvetlerin (AKP hükümetiyle Gülen cemaati) yürüttüğü bir iktidar savaşı olduğuna hükmedebilirsiniz. Bu savaşın toplumsal/siyasal alandan ziyade devlet içinde yoğunlaşmasının ana nedeni de Cemaat’in yıllardan beri, ama özellikle AKP iktidarı döneminde yargı ve emniyet başta olmak üzere bürokraside kadrolaşmış olması. Öyle ki 17 Aralık’tan sonra hükümet (ve tabii ki onun destekçileri de) "paralel devlet" tabirini kullanmaya başladılar ve Cemaat’in devlet içinde devlet şeklinde örgütlenmiş olduğu iddialarını sahiplendiler. Dolayısıyla Türkiye’de bir "devlet krizi"nden çok "devletler arası" yani esas devlet ile paralel devlet arasında bir kriz söz konusu. Cumhurbaşkanı’nın böylesi bir krizde tercihini nasıl yapacağını sormak bile abestir, zaten "paralel devlet" ile ilgili sorularımıza verdiği cevaplardaki vurgu da bunun göstergesiydi.
 
"Erdoğansız AKP" senaryoları
 
17 ve özellikle 25 Aralık operasyonlarının ana hedefinin Başbakan Erdoğan olduğunu düşünmek için sadece kapsama alanına bakarak bakanları, çok yakın çevresinden işadamlarını ve aile fertleri görmek yeterli. Bu nedenle sözünü ettiğimiz operasyonları, bir süredir dile getirilen "Erdoğansız AKP" senaryolarıyla irtibatlandırmak hiç de spekülatif olmaz.
Ancak, gerçekleşme ihtimali ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, bu tür senaryoların bir yerine Abdullah Gül’ü monte etmeye çalışmanın pek bir inandırıcılığı olduğunu düşünmüyorum. Gül’ün, öncelikle Erdoğan’ı, ama aynı zamanda AKP’yi ve bağlantılı bir şekilde Türkiye’yi de zayıflatmayı hedefleyen bu türden senaryolara pirim verebileceğini düşünmek onu hiç tanımamak anlamına gelecektir.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
20.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (246): Suriye’de yeni dönem ve Türkiye - CHP belediyelerine haciz
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı