Çözüm için direnmek

02.07.2013 Vatan

Cuma günü Diyarbakır Lice’de askerlerin karakol yapmını protesto eden göstericilere açtığı ateş sonucu Medeni Yıldırım adlı gencin ölüp 10’a yakın kişinin yaralanmasını protesto edenler twitter’da tepkilerini #direnLice sloganıyla dile getirdiler. Bir süre sonra bunun karşısına #direncozum ve #direnbaris sloganları çıkarıldı.
Sırf bu kutuplaşmanın bile çözüm sürecinde Türkiye’nin işinin ne kadar zor olduğunu gösterdiği kanısındayım. Şöyle ki, aralarında iktidar partisinin bazı yöneticilerinin ve bakanların da olduğu kişilerin, Lice’nin yerine çözüm ve barışı koymalarının nedeni, ilçede olayların aslında çözüm sürecine yönelik bir provokasyon olarak görmeleriydi. Yine onlara göre, Lice’de çıkan olaylardan hükümeti sorumlu tutanlar da, bilerek ya da bilmeyerek çözüm sürecini sabote ediyorlardı. Nitekim aynı gece ve ertesi gün İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde Lice ile dayanışma gösterilerinin yapılmasını da ulusalcıların bir tür fırsatçılığı olarak gördüler ve böyle göstermek istediler.
Kuşkusuz ülkede yaşanan her türlü krizden, istikrarsızlıktan sırf AKP hükümeti olumsuz etkileniyor diye memnun olan ve ellerinden geldiğince bunları derinleştirmek isteyen iç ve/veya dış güçler var. Ama toplumun farklı kesimlerinden yükselen her türlü itiraz, muhalefet ve protestoyu, hak arayışını bu güçlere mal etmek hem kolaycılık, hem haksızlık, hem de gaflet olur, oluyor. Öte yandan Gezi direnişiyle birlikte, bu türden karaçalma ve değersizleştirme çabalarının artık eskisi gibi işe yaramadığı da malum. Ayrıca İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde Türk bayraklarıyla "Yaşasın halkların kardeşliği", "Diren Lice" gibi sloganların (hatta bunların bazıların Kürtçe olarak) atılmasının, "Kürt sorununu çözelim derken Türk sorunu çıkarmayalım" endişesini gidermede ne kadar önemli olduğu da açık.

Önce Lice, sonra Diyarbakır ve Mersin

Tekrar Lice ve dolayısıyla çözüm sürecine dönecek olursak: 21 Haziran’da "Çözüm süreci sürüyor mu?" diye sormuş ve Kürt siyasi hareketinin şikayetleri arasında Uludere/Roboski olayının aydınlatılmaması ve sorumlularının cezalandırılmaması ve PKK’lıların boşalttıkları yerlerde yeni karakolların inşa edilmesi gibi konuların olduğunu vurgulamıştık. Dolayısıyla Lice’deki protesto bekleniyordu, güvenlik güçlerinin bu kadar hazırlıksız olması şaşırtıcıydı. Kaymakam ve valinin ilk açıklamaları da, Lice’nin akıbetinin Roboski’ye benzeyebileceği kuşkularını doğurdu.
Ardından BDP’nin Diyarbakır ve Mersin’deki "Hükümet adım at" yürüyüşlerinde olaylar ve gözaltılar yaşandı. Böylelikle Gezi direnişi sürecinde Batı’ya kaydırılmış olan TOMA gibi araçların geri dönmüş olduklarını da gördük.

Kol kırılır yen içinde

Bunlar hiç kuşkusuz çözüm sürecinin gidişatını olumsuz etkileme potansiyeline sahip olaylar. Dolayısıyla yaşanmaması, yaşanıyorsa da en az hasarla sonuçlanmaları tüm ülkenin hayrına. Ancak burada tüm sorumluluk Kürt siyasi hareketinin ve onun destekçilerinin omzunda mıdır? Karakol inşaatlarının sürecin ruhuna aykırı olduğunu, hükümetin süreci ilerletecek adımları atmadığını düşünen vatandaşların bu itirazlarını gösteriler yoluyla dile getirmeleri; bu gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmasından şikayet etmeleri en doğal hakları değil midir?
Eğer çözüm sürecinin başarıyla ilerlemesi arzulanıyorsa, ne hükümetin, ne PKK’nın, ne Başbakan Erdoğan’ın, ne Abdullah Öcalan’ın, ne Hakan Fidan’ın dokunulmazlığı olmamalı; kim nerde ne hata görüyorsa özgürce dile getirmeli, gerekirse itirazlarını toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle dile getirebilmeli.
Bunun yerine "kol kırılır yen içinde" yaklaşımı benimsenirse Türkiye’nin Kürt sorunu çözülemez, en fazla, hükümetin "Kürt sıkıntısı" bir süreliğine ertelenmiş olur. Ki kısa bir süre sonra o sıkıntı bir azap olarak muhatabının karşısına çıkar.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
20.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (246): Suriye’de yeni dönem ve Türkiye - CHP belediyelerine haciz
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı