Cemaatin önündeki üç seçenek

21.11.2013 Vatan

Dershane kriziyle ilgili Salı günü yayınlanan son yazımı (Yoksa "Gülen iyi çevresi kötü" mü?) "Dershane konusunda ilk pes eden tarafın muharebenin bundan sonraki safhalarında başarılı olma ihtimali daha da azalacağı için iki taraf da pozisyonunu olabildiğince korumaya çalışıyor, çalışacağa da benziyor" diye bitirmiştim.
Ne var ki aynı günkü gazetelerde çıkan hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın dershane konusunu "paydaşlar"la görüşecekleri açıklaması, Cemaat dahil birçok çevre tarafından hükümetin geri adım atması olarak yorumlandı. Fakat çok geçmedi, bir gün sonra, yani Çarşamba akşamı, dershaneleri kapatma projesinin asıl sahibi olduğunu bildiğimiz ama bu konuda pek konuşmamış olan Başbakan Erdoğan canlı yayında hiçbir tevile açık bırakmayacak şekilde dershaneleri kapatacaklarını ilan etti.
 
Meydan muharebesinde son safha
 
Erdoğan’ın dershaneleri kapatma gerekçeleri üzerine tartışma çoktan başladı ve tırmanarak sürecektir. Lakin Çarşamba akşamı izlediğimiz Başbakan’ın bu noktada geri adım atacağını beklemek çok gerçekçi olmaz. Son krizle ilgili yazdığım yazılarda, bunun aslında sadece dershane sorunu olduğuna inanmadığımI söylediğim, buna bağlı olarak baştan beri olayın teknik değil siyasi boyutuyla ilgilendiğim için, bu sefer de olayın eğitimle ilgili boyutunu atlayıp hükümet-Gülen cemaati arasındaki iktidar savaşının gelmiş olduğu safhayı irdelemek istiyorum.
Bu noktada baştaki alıntıya dönelim: Erdoğan, dershaneleri kapatma pozisyonunu koruyarak Gülen cemaati ile yaşanmakta olan "meydan muharebesi"nin, ne olduğunu şimdilik bilmediğimiz bir sonraki safhasına güçlü bir şekilde gireceğe benziyor. Cemaatin önündeyse üç seçenek var: 1) Sert muhalefet, yani direniş; 2) Yumuşak, zamana yayılmış itiraz/şikayet/lobi süreci; 3) İtaat.
Bunlardan hangisi olursa olsun Cemaat savunma pozisyonunda olacaktır. İnisiyatifi yeniden ele geçirmesi içinse hükümetin (Erdoğan’ın) bu veya başka bir konuda (örneğin Kürt sorunu/çözüm sürecinde) bariz ve ciddi bir hata/hatalar yapması gerekecek.
 
İktidar savaşının tescili
 
Biliyorum, MİT kriziyle birlikte hükümet ile Gülen cemaatinin ilişkilerini "yeni tür iktidar savaşları" olarak tanımlamam; dershane kriziyle birlikte iyice tırmanan gerilime de "meydan muharebesi" adını vermem her iki tarafı da rahatsız etti, ediyor. Malum, başlangıçta her iki taraf da, hem bir yandan kendi aralarında (genellikle örtülü bir şekilde) kıyasıya mücadele edip diğer yandan buna işaret eden üçüncü şahısları, hep birlikte "fitne ve fesat" çıkarmakla suçluyorlardı. Dershane kriziyle birlikte kavga alenileşince eskisi kadar fitneden şikayet edemez oldular.
Fakat Çarşamba akşamı Başbakan Erdoğan, Sabah yazarı Sevilay Yükselir kendisine MİT krizini hatırlatıp Cemaat’in bununla ilişkisi olup olmadığını sorunca yine "fitne" kavramına başvurdu. Ama çok ciddi bir farkla: Erdoğan "Ne alakası var Cemaat ile? Bu fitnecilerin uydurmasıdır" gibi bir cümle kurmadı. Bunun yerine sorumluluk düzeyindeki kişilere (ki bunlardan ilki herhalde Fethullah Gülen olsa gerek) bu fitneyi yapanları bulup ayıklamaları çağrısı yaptı ve bu fitnecilerin, bu dünyada veya öbür dünyada mutlaka hak ettikleri cezayı alacaklarını söyledi.
Çarşamba gecesi boyunca Gülen cemaatiyle ilişkilerini bildiğimiz isimler sosyal medya üzerinden yaşadıkları derin hayal kırıklığını otosansürsüz bir şekilde dile getirdiler. Örneğin Erdoğan’ın kendilerinden "karşı taraf" diye bahsetmesi, dershanelerin kapatılması girişimine karşı yürüttükleri kampanyayı birkaç kez "kara propaganda" olarak nitelemesi ciddi rahatsızlık yaratmışa benziyor.
Fakat nice sorun, engel ve badireyi aşarak küresel bir güç haline gelen Gülen hareketinin en büyük özelliklerinden biri değişen konjonktürlere hızla uyum sağlayabilmesidir. Bu sefer de böyle olması kuvvetle muhtemel. Cemaatin dershane işini tadında bırakıp muharebenin bir sonraki aşamasına gereksiz bir şekilde aşırı yıpranmış olarak girmek istemeyeceğini tahmin edebiliriz.
Peki bir sonraki safha ne olur? Şu ana kadarki işaretler ve yorumlardan hareketle "yerel seçimler" diyebiliriz ancak öncesinde de pekala başka gerginlikler yaşanabilir.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı